Victor Hugo’nun meşhur eseri Les Miserables, bizdeki adı ile 'Sefiller' her ne kadar kurgusal bir roman olsa da, Fransa'nın sosyal ve politik çalkantılarına dair derin bir iç görü sunar.
Kitabın merkezindeki karakter Jean Valjean, adaletsizliğe uğramış ve toplum tarafından dışlanmış biridir.
Ve bugün, sanki modern bir Jean Valjean çığlığı, Fransa sokaklarında yankılanıyor.
Siyahi bir gencin haksız yere ölümü, başkaldırının ve protestoların kıvılcımını ateşlemiştir. Bu ateş, şimdi sadece Fransa'nın değil, Belçika ve İsviçre'nin de sokaklarını alevlendiriyor.
Yakın tarihli olaylar, Fransa'nın geçmişteki sömürgeci politikalarının modern toplumda yarattığı çatışmalara dikkat çekiyor.
Aynı şekilde, Fransa'nın terör örgütlerini desteklemesi, birçok kişinin yalnızca Jean Valjean'ın değil, aynı zamanda Victor Hugo’nun diğer karakterleri Fantine, Cosette ve Marius’un hikayelerini de yaşadığı bir gerçeği gözler önüne seriyor.
Fransa’nın, diğer ülkelerin iç işlerine karışma alışkanlığı ve yurt dışındaki terör örgütlerini destekleme politikası, kendi toplumunda derin bir yabancılaşma ve güvensizlik yaratmıştır.
Bugün, Fransa sokaklarına bakan herkes, Les Miserables’ın 19. yüzyıl Fransa'sının aynası gibi görünen, çaresiz ve öfkeli bir halk görüyor.
Belki de Fransa’nın, modern Jean Valjean’ları anlama ve onların çığlıklarına kulak verme zamanı gelmiştir. Les Miserables, adaletsizlik karşısında insanın direnişini ve umudunu anlatır.
Fransa, bu hikayenin kahramanlarına layık bir ülke olmak için, adaletsizliği ortadan kaldırmalı, eşitliği sağlamalı ve herkes için bir umut ışığı olmalıdır.
Bu, sadece Fransa'nın değil, tüm dünyanın dikkatini çeken ve herkesin ders alması gereken bir durumdur.
Sinemanın Karanlık Kulesi: Şahan Gökbakar'ın Gölgeli Mirası
Türk sinemasının , en çok gişe yapan filmlerinin sahibi. Seyirciyi güldürmek için perdeye çıkan ve gişe rekorları kıran Şahan Gökbakar, artık herkesin gözünde sinemaya olan hasım hane tutumuyla tanınıyor.
Ancak Gökbakar'ın öyküsü sadece komik bir aktörün veya acımasız bir şirketin hikayesini anlatmıyor.
Bu, aynı zamanda, seyircisini anlamayan, değer vermeyen ve en nihayetinde onları gözden kaybeden bir endüstrinin hikayesi.
Bir dönem gösterime girdiği her filmiyle gişe rekorları kıran Şahan Gökbakar, mısır kriziyle sinemaya verdiği zararın hesabını bir türlü veremedi. Aslında olayın baş aktörü BKM ve Yılmaz Erdoğan’dır.
Fakat nedense, Şahan Gökbakar bu mısır krizini sinemacılar ile atışarak sürdürmeye devam etti.
Şahsi çıkarlarını sinema sektörünün ve seyircinin önüne koyarak, adeta sinema seyircisini soğuttu.
Filmlerini dijital platformlara satarak, sinemadan elini çektiğini ilan etti. Ancak bu hareketinin sonucunda film endüstrisi büyük bir darbe aldı
Ve bugün geldiğimiz noktada, sinemanın en çok sevilen yerli yapımlarının tek tek Disney Plus tarafından platformdan kaldırıldığını görüyoruz.
Gökbakar, seyirciden özür dilese de, kıyıya vuran bir şişenin içindeki özür mektubu gibiydi bu. Belki içtenlikle yazılmıştı, belki de sadece bir pişmanlık ifadesiydi.
Ama gerçekte ne olduğu önemli değil. Çünkü zarar verilen sadece Şahan Gökbakar'ın filmlerinin hayranları değil, Türk sineması ve seyircisiydi
Şahan Gökbakar'ın hikayesi, başarının ve hırsın nereye kadar gidebileceğinin, seyirciye ve sinemaya olan sadakatin ne kadar önemli olduğunun acı bir hatırlatıcısıdır.
Bu hikaye, sinemayı seven herkesin aklında derin izler bırakmalıdır. Umarım bu olay, seyirciyi, sinemayı ve yerli yapımları düşünen tüm yapımcılara, yönetmenlere ve oyunculara bir ders olur.
Yine de sonuç ne olursa olsun, burada yitirilen sinemanın kendisi ve onun sadık seyircileridir.
Bende bir sinema salon işletmecisiyim, .Şahan Gökbakar’ın filmlerinden güzel paralar kazandık ve hiçbir meslektaşım bunu inkar etmedi.
Ancak geldiğimiz noktada, pandemi ve mısır krizi sinema salonları için büyük yıkım oldu.
Bu vesile ile hala sinemayı ayakta tutmaya çalışan tüm salon işletmecisi dostlarıma ve sinema paydaşlarına teşekkür ediyor ve diyorum ki
Film sinemada izlenir…