BİZ ÇOCUKKEN...
Bizim toplumumuzdan hiç yurtdışına çıkmamış ya da oralara gidip hısım akraba yanında birkaç gün kalmış kimi saf insanlar; Almanların, Fransızların, İngilizlerin hiç küfretmediğini söylerdi. Amaç, yurtdışına gittiğini anlatmak için lafa bir kapı açmak tabii...
On yedimden sonra birçok ülke dolaştım; hayır, öyle değil, bu adamlarda küfür mucitleri bile var...
Bir Yunan hayranlığı vardı kimilerinin. Avusturalya'dan ve daha başka yerlerden getrilip yığılmış insanları Aristoteles, Eflatun soyundan sanıyor, öyle anlatıyorlardı. Oraya da gittim, cehalet diz boyu...
Almanların toplum içinde gaz çıkarmalarını hayranlıkla anlatırlardı, hayır, terbiyesizdi övdükleri, lokantada hövkürerek sümkürüyordu...
Amerika'ya gittim, at gibi ayakta karın doyuruyorlardı bunlar...
Fransızca, Almanca, İngilizce bilmeyi o kadar matah kabul ediyorlardı ki bizim saf kesim; sanki bu dilleri bilince feylesof olunuyordu, ama hayır, gidip görüyorsunuz, anadilleri bu dil olanların çoğu, FotoMaç düzeyinde okur-yazar...
Sizlere beyinleri dört lop, dört ayaklı, üç kollu, üçüncü gözleri işaret parmaklarının ucunda diye anlatılanlar, sıradan insanlardı...
Sokak kavgaları; Ümraniye, Şirinevler, Çinçin çocuklarının kavgalarından farklı değildi...
Yemek yerken lokmalarını çiğnedikleri dişleri 56 tane değildi...
Orada da şoförler küfrediyordu; 'bana yararı olmayan kilisenin papazını ????????????????...' diye.
Şunu anlayamadım: Bizim toplumun insanlarına şu derin aşağılık kompleksini, bu adamlar hangi yöntemle şırınga edebilmişlerdi?
Bir de tabii, 'dünya vatandaşlığı' kavramını sadece bizim buranın saf insanları biliyordu. Avrupalının lügatında bu saçma kavram yoktu.
Avrupalının hayranlık duyulacak iki yönü vardı. İlki şuydu: Bu insanlar dil, ulus, (ateist bile olsalar) inanç, kültür, tarih şuurunu gayet sarsılmaz bir biçimde içselleştirmişlerdi...
İkincisi şuydu: İçlerinde, Umberto Eco ile de sohbet ettim, bizim her şeyi bilen Celal Çavuş (Şengör) gibi yemek yediği kaba pisleyen okur-yazar biri yoktu...
Efendilerini memnun etmelilerdi... İnsan dört duvar arasına hapsedilebilir, bu sorundur, ama o kadar da değil... Esas sorun, beynin çeperlerinin granitten tuğlalarla örülmüş olmasıydı...