Ancak, 1955 deki 6-7 Eylül olayları dahil ülkemizdeki 15 Temmuz 1916 darbesi dahil tüm darbelerde NATO ‘nun parmağı vardır.
Güneyimizde fiilen(defacto) kurulan terör devleti PKK/YPG nin destekçisi ne İsveç’in, NATO'ya katılımıyla ilgili kanun teklifi, TBMM Genel Kurulunda 23 Ocak 2024 tarihinde kabul edildi. TBMM deki oylamada İsveç’in NATO üyeliği Gazi Meclis’de AKP, CHP, MHP ve DEVA milletvekillerinden oluşan 287 üye ile kabul edildi. 55 üye çekimser. 4 üye de RET verdi.
Bu gelişmeyle, Türk Kurtuluş savaşını yöneten ve kazanan Gazi TBMM’ kendi tarihi miras ve özgörevine(misyon) uygun olmayan tarihi bir hata yaptı.
Çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin giriş kapısı TAM BAĞIMSIZLIK(Amasya Bildirgesi); çıkış kapısı YURTTA BARIŞ DÜNYA’DA BARIŞ’dır.
ANGLO NATO’nun tek kutuplu Dünya’ doktrini kapsamımda DOĞUYA DOĞRU GENİŞLEMESİ girişimleri sonucu UKRAYNA -RUSYA savaşı patlak vermiş, Dünyada istikrarsızlık daha da artmıştır. İlaveten yıllarca Avrupa’da NATO ile VARŞOVA PAKTI arasında Nükleer Silahlanmaya karşı Barışın ve Detant’ın teminatı olmuş İsveç ve Finlandiya’nın da, NATO kafesine alınması Dünya’da istikrarsızlığı ve gerginliği gelecekte dahada artıracak , Minsk Anlaşması öncesi nükleer silahlanmayı da artırdığı gibi barışı riske sokacaktır. Bu durumda ‘Yurtta ve Dünya’da Barış’ umudu azalacak, 3. Dünya Savaşı olasılığını giderek güçlendirecektir.
Öte yandan, TBMM’deki sayısal dengeyi sağlayan ve ulusal duyarlılığa sahip iki partinin CHP ve MHP nin evet oyu vermesi ve bunu baskı altında yapmış görüntüsü Cumhuriyetimizin ‘Tam Bağımsızlık ve Barış şiarına’ terstir.
Bu yazının başlığı bu nedenle yazılmıştır.
Bu konudaki düşüncelerimi ilk kez en geniş şekilde paylaştığım 28 Şubat 2023 tarihli yazım ( Olaf Palme ve İsveç’in NATO Üyeliği) ile bugünkü köşe yazımı tamamlamak istiyorum.
“28 Şubat, hem Dünya’da hem de ülkemizde önemli olayların yaşandığı bir tarihtir. Bu yazımızda Dünya’daki gelişmeler gündeme getirilecektir.
İsveç Başbakanı ve Avrupa Sosyal Demokratlarının efsanevi lideri
Olaf Palme, Avrupa’da 1. Dünya savaşını destekleyen ve 2. Dünya savaşında Nazilere karşı yetersiz kalan Avrupa Sosyal Demokratlarının 2. Dünya savaşından sonra parlayan bir yıldızı idi.
1969-1976 ve 1982-1986 yılları arasında iki dönem başbakanlık yaparak İskandinav tipi refah ve demokrasinin temellerini atmıştır.
Özellikle soğuk savaş yıllarında Alman lider Willy Brand ile beraber dış politikada -Silahsızlanma ve Barışı- savunmuştur.
Bu çabaların sonucu 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrasında ABD ve Rusya arasında Nükleer Silahların Sınırlandırılması anlaşması imzalanmış, ve Almanya, Rusya ve Fransa arasında NATO nun daha fazla genişlememdeki için Minsk sözleşmesi imzalanmıştır. Ukrayna savaşına kadar dünya rahat bir soluk almıştır.
Öte yandan İsveç; iki kutuplu Dünya’da AKTİF TARAF’SIZLIK tutumu ve üretilen artı değerin daha adil dağıtılmasını sağlayan, katılımcı demokrasi ile sendikaların belirleyici olduğu sosyal refah devletini hayata geçiren Sosyal Demokrasinin Dünya’da örnek gösterilen bir ülkesi olmuştur.
OLAF PALME VE ANNA LİNDH NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?
Olaf Palme’nin dış politikada, soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliğinin Çekoslavakya’yı işgaline ve Güney Amerika dahil tüm diktatörlüklere karşı çıkmış, detant (yumuşama) politikalarını desteklemiştir. Ancak, Filistin’de İsrail’lilerin baskı ve şiddetine, Güney Afrika’da Apartehid (ırk ayrımcılığı) rejimine karşı çıkması ve Bandung Bildirisiyle (Ulusal Bağımsızlık, iç işlerine karışmazlık, Barış İçinde egemen Birlikte yaşama, kültür ve kalkınma için işbirliği) uyumlu tutumu ve Latin Amerika’da faşist askeri darbelere karşı çıkması nedeniyle emperyal odakların tepkisini çekti ve Olaf Palme 28 Şubat 1986 tarihinde suikastle öldürüldü. 11 Eylül 2003 yılında, gene suikast sonucu öldürülen İsveç Dışişleri Bakanı Anna Lindh de Olaf Palme gibi Isveç’in sevilen politikacısıydı. Batının ve Rusya’nın Dünya’nın her yerindeki iki yüzlü politikalarını eleştiriyordu.
Her ikisinin de öldürülmesinin etkisi, özellikle İsveç ve Avrupa için, göründüğünden fazla oldu. Batı basınında artık birkaç kuşak için belli liderlik vasıflarına ve sahip olduğu entellektüel birikimi üslûbuna dökebilecek politikacıların İsveç’ten çıkması zor olacağına dair yazılar çıktı. Keza zaten sinmeye meyilli olan toplumsal figürler, artık sesini çıkaramayacak duruma getirildi.
Bugün, Olaf Palme ve Willy Brand’ın temellerini attığı ve İskandinav bölgesinin kendine özgü gelişimi ve özerk Avrupa fikri, İsveç ve Finlandiya’nın NATO kafesine girmesiyle sonlandırılacaktır.
Böylelikle artık özelde İsveç ve Finlandiya , genelde AB uzun yıllar Anglo-Sakson ve Brüksel’deki tekelci bürokrasinin dayatmaları ile nereye çekerse oraya gidecektir.
Nitekim de, İsveç (ve Finlandiya) yıllardır sürdürdüğü ‘aktif tarafsızlık’ politikalarını bırakarak, Ukrayna savaşı ve Rus işgali ile İsveç’li politikacılar ve kitleler ‘öcü geliyor’ diye korkutulup, NATO ya girmeye ikna edildiler. Böylelikle, Angela Merkel ‘in de siyasetten çekilmesi ile özerk Avrupa artık tamamen zayıfladı.
KATILIMCI DEMOKRASİ GELECEĞİN YÖNETİM BİÇİMİDİR
Olaf Palme ; Refahı, Barışı, Kültürü ve katılımcı (müzakereci) demokrasiyi hayata geçiren sosyal demokrat bir siyasetçidir .
Katılımcı demokrasinin ilk teorisyeni Jurgen Habermas ’dır. (iletişimci eylem filozofu), saydamlığı(ironi ve empatik olmayı), müzakereciliği çoğulcu katılımı savunur.
Dünya tarihinde demokrasinin algoritmik gelişimini sıralarsak;
1-Monarşi (kral+parlemento) son veren Devrimci Demokrasi(1789 Fransız Devrimi; 1917 Rus Devrimi ve 1923 Türk Devrimi)
2-Temsili demokrasi(kadınlar ve gençleri katan genel oy eksenli merkezli)
3-Liberal Demokrasi (Sermayenin baskın olduğu Anglo-Sakson demokrasi)
4-Temsili ve Çoğunlukçu Demokrasi (Parlementer demokrasi)
5-Katılımcı(müzakereci) Demokrasi
6- Simüle Demokrasi( mış gibi sözde ve distopik demokrasi)
7- Varoluşsal Demokrasi (BM ile uyumlu ,Doğal varlığı, insanlığı ve uygarlığı savunan demokrasi)
Günümüzde demokrasilerin varlığını sürdürülebilmesi için güçlü ekonomi, güvenlik ve özgürlükçü tavır gerekiyor.
Katılımcı(müzakereci) demokrasi , Olaf Palme’nin uygarlığa hediye ettiği ‘doğrudan demokrasi’ de denilen halkın seçim ve sonrası süreçlere de aktif katıldığı yönetim biçimidir.
Ancak, refah devleti için tek başına katılımcı demokrasi de yeterli değildir. Bununla birlikte kamucu, halkçı, kültürel ve planlı refah ekonomisi de hayata geçmediği sürece, tek başına katılımcı demokrasi de geçersizdir.
Birlikte düşünülüp planlanmadığı takdirde hayata geçirilmesi bu satırların yazarına göre mümkün görülmemektedir.
Özellikle önümüzdeki seçimlerde, iktidara gelmesi beklenen millet ittifakının yerelde ‘katılımcı demokrasi’ ile Atatürk’ün karma ekonomisinin temelleri olan özellikle kamucu, halkçı planlamacı ekonomiyi de hayata geçirerek vahşi(kuralsız) neoliberal politikalara ve onun 22 yıllık yol arkadaşları olan etnikçi /mezhepçi politikalara pirim verilmemesi gerekmektedir.
Aksi halde zamanla, bugünkü iktidarın düştüğü yanlışlara düşülmesi kaçınılmaz olabilecektir.”
Değişim beklentisi taratan CHP nin bu oylamadaki tutumu Umutları kırmıştır.
Serdar ERKAN
26.01.2024