İnsan zamanla şunu öğreniyor: Doğru olmak, doğru yerde olmak anlamına gelmiyor her zaman. Hatta çoğu zaman, doğru olanlar yanlış yerde duruyormuş gibi hissettiriyor hayat. İyiliğin, aklın, dürüstlüğün ve vicdanın olduğu taraf; çoğu zaman yalnız, savunmasız ve yorucu bir yerde kalıyor.
Kendi hayatımda bununla defalarca yüzleştim. İyi niyetimin kullanılmasına sessiz kaldım; anlayışlı oldukça sınandım; hak etmeyene değer verdim; görmem gerekenleri görmek istemedim. Çünkü içimde bir yer hep şuna inandı: “Doğru olan budur.”
Ve sonra bir gün, kendimden özür dilediğim gün geldi.
İyi olduğum için...
Akıllı davrandığım için...
Sevdiğim için...
İtibar gösterdiğim için...
Farklı düşündüğüm için...
Kendim gibi kaldığım için...
Kendini korumayan iyilik, çoğu zaman yara alıyor. Aklını kullanan ama duygularını da yansımayan biri olarak, çoğu zaman arada sıkışıp kalıyorum. Çünkü sistem, zekâyı stratejiyle; sevgiyi menfaatle; farkı onayla karıştırıyor. Oysa bir insanın iyi niyeti, onun zayıflığı değildir. Farklı olması, yalnız bırakılma gerekçesi olmamalıdır. Ama bazen öyle oluyor.
Yine de...
Bütün bu iç sorguların sonunda kendime bir şey daha söylüyorum:
İyilik, sonucu ne olursa olsun terk edilmemeli.
Çünkü kötülükten çıkar sağlamak mümkündür, ama onunla yaşamak değildir.
Çünkü insanlar, akıllarını kullanarak kazanabilir; ama kalplerini unutarak yaşayamaz.
Bugün kendimden özür diliyor olabilirim, ama bu özür bir pişmanlık değil; bir farkındalıktır. Ve bu farkındalıkla şunu biliyorum:
İyi olmak zor bir yol. Ama doğru bir yolda yürümek için zor olmak gerekir.
Bu yüzden devam edeceğim.
Bazen yorularak, bazen kırılarak…
Ama hiçbir zaman kirlenmeden.
Doğru yolumuz açık olsun.
Saygılarımla