Yarını düşünmek…
İnsanın kendi vicdanıyla yaptığı en sessiz, en derin konuşmadır. Çünkü yarın yalnızca bir zaman dilimi değil; bugün attığımız adımların, söylediğimiz sözlerin ve taşıdığımız sorumlulukların bize dönecek aynasıdır.
Ben yarını düşünürken insanların yüzlerini görüyorum.
Köşede çay içen bir esnafın telaşını, bir gencin gözlerindeki umudu, bir annenin “yeter ki çocuklar iyi olsun” diye sakladığı sabrı… Hepsi birer ipucu veriyor: Yarın dediğimiz şey, aslında hepimizin ortak emek yeri.
Yarını düşünmek, bugünü önemsemekle başlar.
Kentin kaldırımı düzgün değilse, hak arayanın sesi duyulmuyorsa, gençlerin fikri sorulmuyorsa; yarın diye bir şey yoktur aslında… Sadece ertelenmiş sorunlar vardır.
Ama biri çıkar, “Bu böyle gitmez” der.
Bir yerde bir çalışma başlar, bir masada bir fikir filizlenir, bir sanat atölyesinde gençlerin ışığı yanar… İşte o zaman yarın, adım adım yaklaşmaya başlar.
Benim için yarını düşünmek, bir sorumluluk duygusudur.
Kimsenin görmediğini fark etmek, insanların içine sinmeyen şeyleri dillendirmek, doğruyu söylemekten vazgeçmemektir.
Bir gencin yeteneğine dokunmak, bir mahallenin ihtiyacını duymak, bir insanın hakkını savunmak, yarın için atılmış en gerçek adımlardır.
Çünkü bilirim ki:
Yarın, kendiliğinden güzelleşmez.
Yarın, “biri bir şey yapmalı” diyenlerin değil, “ben başlarım” diyenlerin eseridir.
Ve bu dünyada en büyük cesaret, geleceği beklemek değil;
geleceğe hazır olmaktır.
Yarını düşünmek tam da budur.
Hem kendini, hem kenti, hem insanı unutmadan…
Sessiz ama kararlı bir adımla geleceğe yürümektir.
Bu hafta benden bu kadar dostça kalın.
