Eskiden sevgi az bulunurdu ama çok değerliydi. Şimdi ise bol bulunuyor ama kıymetsiz. Herkes sunuyor, herkes alıyor. Ama kimse doymuyor.
Sevgi, bir zamanlar paylaşmaktı. Emekti. Beklemekti. Şimdi ise çoğu zaman bir yatırım gibi yapılıyor. Karşılığı varsa veriliyor. Getirisi varsa gösteriliyor. Kimse sevdiği için değil; sevmenin ona ne kazandıracağını düşündüğü için seviyor.
Adına “sevgi” diyoruz ama içi başka bir şeyle dolu. Beklentilerle, hesaplarla, hatta bazen borsadaki hisse senetleri gibi dalgalanan ilgiyle… Bugün varsın, çünkü faydan var. Yarın yoksun, çünkü yerini daha işlevsel biri aldı.
Oysa gerçek sevgi, fayda gözetmez. Sahip olmak istemez, anlamak ister. Kendiyle birlikte çoğaltır; bölerek değil, birleştirerek var eder.
Ama artık her şey bir açık büfe mantığıyla sunuluyor. Kalpler bile self-servis: “Al, beğen, dene, işe yaramazsa iade et.” İnsanlar sevgiye değil, sevgiden doğacak avantajlara aşık. Duygular pazarlık masasına yatırılıyor. “Ben seni şöyle severim, sen bana böyle davranırsan…”
Güvenin yerini şüphe almış. Özveri, karşılık bulamayınca rafa kaldırılmış. Sadakat ise nostaljik bir kelimeye dönüşmüş.
Sevgi israf ediliyor. Ve her israf gibi bu da insanı sonunda aç bırakıyor.
Çünkü çıkarla beslenen şey sevgi değil, menfaatin ta kendisidir.
Ve menfaat doymak bilmez.
Not: “Herkese sunulan sevgi, kimseye yetmez.”